Gamzedeki Su Birikintisi

Yağmurla başlayan hüzünler,
güneşle kaybolur her zaman ve
geriye gökkuşağı gibi tatlı gülümsemeler kalır..
Asıl hazine,
gökkuşağının bittiği yerde değil,
gülümsemelerin başladığı yerdeymiş.
Başladığım Yere Geri Dönüş Özlemi

Kapalı gözler ardına saklanan
titrek bir vücut benimkisi.
Korktuğunda esneyen
koca bedenli küçük bir ruh...
Nedenlerini sorgulamadigi,
devasa yalnızlıklar dolusu,
küçük kutudaki son ömrü de
ben almışım bahtsızlığa.
Öleceğini bilen bir kelebek ne kadar kaygısızsa,
ben de o kadar kaygısızım
işte şu hemen önümde duran güneşin yolculuğuna.
Kelebek için bir gündür hayat,
benim için üç-beş gün,
kelebeğin yaşadığı bir ömürdür,
benim yaşadığım üç-beş gün.
Hiç durmadan yürüsem acaba,
başladığım yere geri döner miyim?
Durmayın!

Solgun bakışlarla bakıyorum halsiz dizlerime.
Ne zaman öldüğümü bile hatırlamıyorum,
yaşlanıyor muyum
yoksa unutuyor muyum kendimligi.

Yaşlar mi akıyor gözlerimden anlamadim
birden bulanıklaştı düşlerim.

Rüyalarım...

Eskidiler,
rafa kaldırdıklarımdan beri,
devamları gelmedi sonra,
mutsuz geçen yüzlerce günlerim gibi.
Orada öylece durdular.

Sert bir rüzgârla yön verdiğim hayatımın
kanayan tüm yaralarını sarıyorum şimdilerde
küçük ama mavi gülümsemelerle.

Uzak, yakın olsun size.

Koşun!

Daha hızlı koşun hayallerinize.
Yaşayan El Kaldırsın

Uçuvermişti rüzgârla hayallerim.
Yalnızca çocukken kurduğum
hayallerim duruyorlar yerli yerinde.
Nedenini şimdi daha iyi anlıyorum
çünkü onlar büyük hayallerdi.

Öylece yaşıyordum...
Önüme gelen hergünü
sadece yaşıyordum.
Hergün ölüme doğru yürüyordum.
Şöyle bir bakınca etrafıma,

inanamadım.

Herkes, ama herkes benim gibi yaşıyordu.
O gün öylece durdum ve o günü yaşamak istedim.
Ölüme yürümeden.
Hergünün heraninin farkındaligiyla yaşıyorum artık.
Duruyorum yaşadığım günde ve
artık ölüm bana doğru yürüyor.

Hergün kendine birşeyler katmalı insan
kendine, kendi ve hayalleri için
ufakta olsa birşeyler...

Ki ölüm yanına geldiği zaman
ardınızdaki yığını görsün.
Onun sizi öldürmesi aslında
sizin için birseyleri değiştirmeyeceğini anlasın.

Şimdi oturun ve düşünün.
Sizce yaşıyor musunuz?
Vicdan

Ürperten bir rüzgâr eser sokaklarimdan.
üstüm başım yırtılmış.
baktığım yerler gözlerimde kalıyor tüm geçmişiyle.
... hüzün dolandı boynuma yine,
nefes almak güçleşiyor durduğum yerde.
sende duruyorum hâlâ.
kaybetmedim ben yaşamı.
hâlâ devam ediyorum seni aramaya ve
hâlâ yarışıyor ve yaşıyorum.

Geçmişim...

nasılda yalpalayarak yürümüş gitmiş omuzlarimin üzerinden.
nasılda özlemişim durduk yere gülmeyi.
nasılda yalanlar söylemişim kendime, çok dostum var diye.
nasılda üzmüşüm tek dostumu, yalnızlığımı.

sabahlari, bitkin halde oturan suratsızligima vuran güneş,
artık ısıtmıyor hiçbir yerimi.
ona veda edişim bilinmedik ama
hoş bir müzik gibi
defalarca tekrarlandi minnetsizligimin kulaklarinda.
istemeden hoşlandığım bir müzik.

vicdan...

kaybolup buldu beni en sonunda.
zulmüne karşı koyamadigim düşmanim..
Beyaz Çizgili Yeşil Adam

Kapanisa yetişmek için
ayakkabimin tekini düşürmüştüm o koşuşturmada.
Yolda başıma olur olmadık şeyler gelmisti.
Peki taşa oturmuş ağlarken
yanıma aldığım çocuğa ne demeli?
Üzerinde beyaz çizgili,
el yapımı olduğu her halinden belli
yeşil bir takım elbiseyle oturuyordu orada.
Kumral, başının ortasındaki sacları beyaz bir çocuk.
Durmadan öksürüyor, acı olmasına rağmen
şurup istiyor benden kısa süreliğine bile olsa
dindiriyordu öksürügü.
Öksürmekten korkardi,
ceketinin kolunu ağzına götürür öyle öksürürdü.
Ben kapanışa yetiştiğimde kaybolmuştu o.
Diğer ayakkabimi çıkarıp girdim kapıdan odaya.
İçeride her yaştaki ben vardı,
ama öksüren çocuk yoktu orada ve
sanırım anladım neden ağladığını.